24 Haziran 2016 Cuma

İvan Perisiç


Cetina Nehrinin dağları aşarak Adriyatik Denizi'yle kucaklaştığı Omis kasabası halkı evlerine çekilmiş, balığa gitmiş olan babaları ve eşlerinin "sapasağlam" evlerine dönmeleri için dualar ederken, çiftçi Ante Perisiç'in 2 Şubat 1989 gecesi "avuç kadar" bir çocuğu dünyaya gelir. Ivan adını verdiği bebeği kucağına alan Ante'nin tanrıdan tek dileği vardır: "Allahım, benim yaşadığım fakirlik ve eziyeti n'olur oğluma yaşatma" Yaşam koşullarının zorluğuna bir de Yugoslavya'yı parçalayan iç savaş eklenmesin mi, varın siz hesap edin minik İvan'ın çocukluk yıllarını. Peki, ne mi yapmaktadır o senelerde Omis'in çocukları? Babalarına tarlada, çiftlikte, balıkta yardım ediyor, fırsat buldukça da taşlı sokaklarda top peşinde terlemektedirler. Ivan'dır mahalle maçlarının en gözdesi ama babasının tavuk çiftliğinde horoz kovalayıp, yumurta topladığı için çok nadir katılmaktadır arkadaşlarına, bu nedenledir ki "tavuk" lakabını takmıştı arkadaşları bizim ufaklığa. Babadan izin kopardığı vakitlerde yaptığı maçlarda, "tavuk" diye seslenenlere pas atmazken, kaleciyi de çalımlayıp topu iki taşın arasından geçirirken, Hajduk Split formasıyla 10 kilometre ötedeki Split'te ezeli rakip Dinamo Zagreb'e karşı oynadığını düşler. Çocukluk bu ya, kaza bela eksik olmaz, çiftlikten kaçıp, arkadaşlarıyla kan ter içinde top oynadığı bir gün, inşaattan düşen kalın bir kalas İvan'ın başını sıyırıp, omuzuna gelir. "O gün oğlum ikinci kez doğdu. Santimetrelerle ölümden döndü İvan'ım" diye gözyaşları içinde anlatır o kara günü baba Ante Perisiç. Evet, şans melekleri korumuştur bizim "tavuğu" da, futbol melekleri de yanında olur Split'te gitti Hajduk'un seçmelerinde. İç savaş sona ermiş, ülke bağımsızlığını ilan edip, yaralarını sararken, futbol kulüpleri de "küllerinden doğmak" adına kendi öz evlatlarına yönelirler.  Denizin Efendileri takma isimleri Hajduk'un genç takımına giren Ivan Perisiç, azmi ve çalışkanlığı ile hocalarının da beğenisini toplar. Dedik ya, yeniden toparlanma sürecindedir Hajduk, para lazımdır bu işlere de bir iki maçta sivrilen oyuncularını Avrupa'ya satıp gelir elde etmeye karar vermişlerdir.Öte taraftan Avrupalı kulüpler de ucuz ve yetenekli topçuları kendi akademilerine kazandırmayı amaçlarlar; iyi çıkarsa, milyon dolarlara üst düzey kulüplere pazarlarlar,  evlerinden ve ailelerinden uzak olup arzu edilen gelişimi gösteremeyenleri de memleketine geri yollarlar. Endüstriyel futbol işte... İvan Perisiç de bu konvoya katılan topçulardan olacaktır o yıllarda...



2006'nin yazında Hırvat gazeteleri Slovenya'da yapılan sezon öncesi kampta Hajduk Split'in hocası Zoran Vulic'in gözüne giren kıvırcık saçlı bir çocuktan bahsederler.  "Acaba bu genç Niko Kranjcar'ın yedeği mi olacak, yoksa onunla yan yana mı oynayacak" diye sorular etrafta dolaşırken, Anderlecht, PSV, Ajax, Hamburg, Sochaux'un "futbolcu simsarları" çoktan almışlardır kokusunu bu elde avuçta tutulmaz 17 yaşındaki topçunun. Lakin, henüz daha profesyonel olmamış, resmi bir maçta oynamamış bu çocuğu kim ne yapacaktı ki?  Üstelik sözleşmesi de yoktu Ivan'ın ve Fransızlar bu fırsatı kaçırmaz, özel bir uçak yollarlar ve çelerler akıllarını Perisiç ailesinin.
 "Tavuk çiftliğim iflas etmek üzereydi. Benim yaşadığım sıkıntı ve çileyi daha fazla görmesini istemedim oğlumun. Zor zamanlar geçiriyorduk ve ona yapılan teklif harikaydı, bir imza hayatını kurtaracaktı. Sochaux'un teklifini kabul etmesini ben istedim İvan'dan" derken baba Ante, eşini ve kızını da oğluyla birlikte Fransa'ya yollar. Ne var ki bu iş kolay olmaz, Hırvatlar bırakmak istemez genç yeteneği, İvan da geri dönüp sözleşme yapmaz Hajduk'la, zira babasının o paraya ihtiyacı vardır... Nihayet ara bulunur, 360 bin euroya el sıkışır iki kulup... Herkes mutludur...


Transfer savaşını kazanır Fransızlar da, genç Hırvat umdukları "patlamayı" yapamaz. Kulübeyi isıttığı bir kaç maç haricinde, "idman topçusu" olmaktan öteye gidemez. Ivan da oynamak ister, yedek oturmaktan hazzetmez. "Yedek kulübesinde oturmak bana ölüm gibi geliyor" derken, oynamadığı zaman cezalandırıldığı hissine kapılır lakin profesyonellik için bu dikenli yollardan geçmek gerektiğini çok sonra anlayacaktır. Sochaux B takımında geçirdiği 3 senenin ardından Belçika'nın yarı profesyonel mütevazi kulüplerinden Roeselare'ye kiralanır. Siyah-beyazlı kulüpte oynadığı 17 maçta attığı 5 gol Brugge'in dikkatini çeker ve 200 bin euroya Perisic mavi-siyahlı formayı terletmenin yolunu tutar.  Terletir de, hem de sırılsıklam, iki sene içinde Belçika Jupiler Ligi gol kralı olur ve yılın futbolcusu seçilir, krallık tacı takar. Bir de yüzük takar o senelerde İvan, lise günlerindeki sıra arkadaşı Josipa ile hayatını birleştirir.


Belçikalıların konuştuğu bu topçu, genç yetenek avcısı Borussia Dortmundlu scoutların gözünden kaçmaz ve Ivan Perisiç'in yeni evi Signal İduna Park olur. İyi de başlar, Almanya macerasına bizim kıvırcık, attığı "şahane" goller kadar pes etmeyen mücadeleci yapısıyla sarı-siyahlı taraftarların gönlünü de kazanır ama Dortmund alt yapısından yetişen Marco Reus'un kulübe geri dönmesi ile o "ölümden beter" dediği yedek kulübesinde bulur kendisini. Sessiz duramaz "Oynadığım zaman gol atıyorum, istatistikler bunu gösteriyor ama gol atamayınca da 3-4 maç yedek kalıyorum. Bu haksızlık" diye demeç verir memleketinin basınına da hocası Klopp'tan da fırçayı yer "Çevresindekilere ağlayıp sızlamak çocuklara göredir, yetişkin işi değil. Profesyonel bir futbolcu eğer ilk on birde kendine yer bulamıyorsa, yapması gereken çenesini kapayıp, sıkı çalışıp, hocasının onu takıma seçmesini beklemektir, gazetecilere ağlamak değildir".  İkili arasında gerilen ipler kopar ve Perisiç'in yeni durağı Wolfsburg olur.


2013 yılının Ocak ayında yeşil beyazlı formayı giydikten sonra dört gözle bekler Borussia Dortmund maçını da sayılı gün gelir çatar ve  3-3 biten maçta iki golle hatırlatır kendisini eski hocasına. Artık kendine daha fazla güvenmektedir, hedefleri vardır ve bu doğrultuda kendisini sürekli geliştirir ki, Almanya Kupası, Almanya Süper Kupa ve takımının Şampiyonlar Ligi vizesi almasında büyük emeği geçmişken "İnter'de oynamak için Şampiyonlar Ligini feda ettim" diyerek kendisini çok isteyen Roberto Mancini'nin İnter'ine imza atar...


Her turnuva kendi yıldızını çıkarır ya, bugünlerde heyecanını yaşadığımız Euro 2016'da daha grup maçlarını geride bırakmasına rağmen, adından söz ettireceği oyuncuyu çoktan seçmiştir bile: Bir zamanlar Fransızların "kazıklandık" diyerek Belçika'ya yolladıkları tavukçunun oğlu kıvırcık saçlı çocuk, şimdi yeni saç stiliyle tekrar kendisini hatırlatmaktadır.  Hatıralar demişken, Perisiç'in de asla unutamayacağı iki şey vardır; ilki 15 yaşındayken biriktirdiği parası ile sağ ayağına yaptırdığı ve iki sene boyunca ailesinden sakladığı top oynayan tavuk dövmesi ile simgelediği çocukluk yıllarını geçirdiği babasının tavuk çiftliği ve son bir kez göremeden aniden yaşamını yitiren "koruyucu meleği" babaannesi.
Yarın Portekiz maçında İvan gol atıp, ellerini göğe kaldırsa, bilin ki kendisiyle her zaman gurur duyan babaannesine şükranlarını sunmaktadır...


Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin